Sabah uyandığında o kadar güzel kokuyor ki, yanaşıyorum onu öpmek için beni eliyle itiyor. Öpeceğim inat ettim.
Yemek zamanı geldi. Mutfakta epey zaman harcadım. Mis gibi yemekler yaptım. Önce çorba içecek sonra diğer lezzetli yemeklerden yiyecek. Önüne koyduğum yemeklerden en az iki tanesi yenecek! Ancak yemeğini yerse tatlı yiyebilir. Yok öyle mızmızlık.
Televizyonu açayım da şu yemeği yedireyim, izlerken daha hızlı yiyor ve ortalık da kirlenmemiş oluyor böylece.
Ona söz verdim. Okul çıkışında birlikte parka gidecektik. Ama son anda planlar değişti. Ona haber vermeden işimi halletmeye gittim.
Çok güzel oyun oynuyor. Aman beni görmeden, hemencecik sıvışayım şuradan. Yoksa peşimden ağlayacak.
Kapı tıklatmadan girilmez odaya evladım. Önce müsait misin diye sorman gerekir. (Yetişkin çocuğun odasına pat diye giriyordur oysa ki.)
Çocuğun odasının perdesi değişecek. O okuldayken hallederiz.
“Anne/baba baak ne yaptım” Ebeveyn başka bir işle uğraşıyordur, bakmadan ‘Evet çok güzel olmuş’ deyiverir.
Dur.
Elleme.
Koşma.
Zıplama.
Otur.
Bana bak.
Ben daha demin ne dedim sana.
Düşeceksin bak.
Yemeğini ye.
Oraya oturma.
Dik dur.
Düzgün konuş.
Bitmek bilmeyen yönerge akışı.
Bunda ağlanacak ne var?
Git odanda ağla!
Duyguların yok sayılışı.
Hepimiz biliyoruz, ‘saygılı ol’ demekle öğretilmiyor saygı.
Kendisine saygı duyulan, saygı duyulduğunu hissedebilen çocuklar ancak saygıyı içselleştirebiliyor.
Çocuklarımıza gerçekten saygı duyuyor muyuz?
Bütün çocukların saygıyı hissedebileceği bir dünya diliyorum.
Saygı, her yaştan insanın en temel hakkıdır diye düşünüyorum.
Nihan Kaya’nın Bütün Çocuklar İyidir kitabını edinip çocuklarınıza okumanızı rica ediyorum; tüm kalbimle…